Hatemi Hukuk Bürosu

Hatemi Hukuk Bürosu

Eşitlik İlkesi A​çısından ​K​adın

Eşitlik İlkesi Açısından Kadının Türk Pozitif Hukukundaki Durumuna Genel Bir Bakış:

I- Eşitlik İlkesinin Anlamı:

İnsan onuru İnsan Haklarının bağlama noktasıdır. İnsan onurunda da ırk, dil, din ve cins farkı gözetilmeksizin bütün insanlar eşittirler.

Anayasanın 10. maddesinde eşitlik ilkesi Kanun önünde eşitlik ilkesi olarak adlandırılmıştır.

Oysa, İnsan Onurunda eşitlik ilkesi diye adlandırılması daha doğru olurdu.

II- İnsan Onurunda Eşitlik İlkesi; Bireysel özellikleri ortadan kaldırma ve tek tip insan yaratma hakkını devlete elbette vermez. Tam aksine insan onurunda eşitlik ilkesi dil, din cins, ırk gibi farklılıklara rağmen bütün insanların bu farklılıklarını muhafaza ederek Hukuk Devletinin güvencesi altında yaşamasını gerektirir. Pozitif Hukuk farklılıkları giderecek düzenlemeler yaparsa bu mevzuat Hukuk Devleti İlkelerine uymaz. Dil, din, ırk farklılıklarında olduğu gibi cins farklılığında özellikle buna dikkat edilmelidir. Mesela Sovyetler uygulamasında kadın erkek eşitliği ilkesi kadınların da ağır işlerde çalıştırılabilmesi gibi hukuk devletine uygun olmayan sonuçlara yol açabiliyordu. Burada eşitlik ilkesinin anlamını daha iyi anlayabilmek için bir benzetme yaparsak söyle diyebiliriz: Bir kübün hacmi ile bir kürenin hacimi eşit olabilir ve eşit olması istenebilir. İşte kadın ve erkek insan onurunda hacim bakımından eşit kılınmalıdırlar. Çünkü hukukun genel ilkesi olarak eşittirler. Pozitif Hukukun da bu eşitliği hacim bakımından sağlaması gerekir.

Ne var ki, bu eşitliği sağlayacağım diye kadınları erkekleştirmek veya erkekleri kadınlaştırmak yoluna gidilmesi insanın biyolojik yapısına uygun olmaz.Hukuk da bu sonuca yol açacak düzenlemeler yapmamalıdır. Kadının başlıca görevi gelecek nesilleri dünyaya getirmekle kalmayıp onları sevgi ile eğitmektir.

Şu halde kadın erkek eşitliği adına kadına erkeklere yüklenecek bütün yükümlerin yüklenmesi toplumun esenliği ve geleceği bakımından doğru olmaz. Bu sebeple Anayasa’nın 10. maddesine ek bir cümle konmuştur. (7.5.2010 – 5982 sayılı Kanun ): (Kadın ve erkeklerin eşit haklara sahip olması ilkesinin yaşama geçmesini sağlamak için devletin alacağı tedbirler ) eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz .

Yukarıdaki benzetmeye tekrar başvurursak şöyle diyebiliriz: Küp ile kürenin aynı biçimi alması için devletin düzenleme yapması Hukuk Devleti İlkesine aykırıdır. Ancak, hacim bakımından küp ile kürenin aynı hacime sahip olmasını sağlamak Hukuk Devletinin görevidir. Buna pozitif ayırımcılık demek de pek uygun görülmüyor. Çünkü bu bir ayırımcılık değil aslında ayırımcılığın ortadan kaldırılması için, eşitliğin gerçek anlamda sağlanması için yapılacak müdahaledir.

Eşitlik İlkesi Açısından Kadının Türk Pozitif Hukukundaki Durumu

III- Özel Hukuk alanında ve Kamu Hukuku alanında bu anlamda eşitlik ilkesini sağlama görevi:

1- Özel Hukuk alanında;  Medeni Kanunun hazırlanması ve kabulü sırasında o zamanın toplumsal şartları içinde Hukuk Devletinin eşitlik ilkesine gerçek anlamı ile uyulabilmiş değildir. Eşitlik ve kadın erkek eşitliği slogan gibi kullanılarak yanlış düzenlemelere yol açılmıştır. Mesela eski Medeni Kanunda 1988’de boşanma sonucunda ödenecek yoksulluk nafakası kadın eşten talep edilirken hiç değilse kadın eşin refah halinde olması aranmakta iken Yeni Medeni Kanunda bu refah şartı kaldırılmıştır. Toplumda hiç de az rastlanmayan şöyle olgular vardır: Kazancı ile geçinen bir genç kız kendisi gibi dar gelirli bir erkekle evlenmiştir. Bu evlilik mutlu bir beraberliğe yol açmamış, evlenen kadın bir iki yıl sonra çocuklu veya çocuksuz boşanma davası açarak boşanmıştır. Ancak boşanmada kusursuz görünen erkek eş yoksul durumda kalacağını ileri sürerek nafaka talep etmiş ve almıştır. Boşanan kadın çalışarak geçimini sağlamak zorundadır. Ne var ki, bu kazancını Yalnız kendisine harcayamayacak eski eşine de nafaka ödemek zorunda kalacaktır.

Erkek psikoloji düşünülürse boşanan bu kadının bir de eski kocasına nafaka ödediğini gören erkekler kendisi ile evlenmekten kaçınacaklardır. Görülüyor ki, kadın erkek eşitliği bu şekilde uygulanarak aslında kadın mağdur edilmektedir. Yine eski Medeni Kanunda kadının kocası yararına borç altına girmesi halinde bu borçlanmanın hüküm doğurması için hakimin onayı gerekmekte idi. Bu madde de kadının onuruna dokunuyor gerekçesi  ile kaldırılmış ve dolayısı ile kadınlar bu bakımdan da mağdur edilmiştir. Yine Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminin Kanuni Rejim haline getirilmesiyle Anayasının 10. maddesine yapılan eşitliğin yaşama geçirilmesi ilkesine uygun bir düzenleme yapıldığı da söylenemez. Herşeyden önce Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi tek ve zorunlu bir rejim olarak düzenlenmemiş, aksine sözleşme yapılması imkanı muhafaza edilmiştir. Ayrıca, boşanma ve ölüm halinde erkek eş de kadın eşten edinilmiş mallara katılma payı isteyebilecektir. Oysa bu da kadının Tabii Hukuk açısından  eşitliğinin sağlanması amacına uygun değildir.

Eski Medeni Kanunun erkek eşi evlilik birliğinin geçinme ve barınma giderlerinden birinci derecede sorumlu tutan düzenlemesi çok daha amaca uygun bir düzenleme idi. Özel Hukukun diğer alanlarında da kadın sadece Anayasa’nın belirttiği gibi ana olarak değil (Anayasa madde 41) ayrıca Anayasa’nın 10. maddesi gereğince kadın olarak da korunmalıdır.Kadın ağır işlerden muaf tutulduğu gibi insan onuruna aykırı çalışma alanlarında da fuhuşa   yeni ve gösterişli adlar takılarak çalışmaya sevk edilmemeli, Hukuk Devleti fuhuşu tamamen ortadan kaldırmalıdır. Hiçbir Mecdelli Meryem (Maria Magdalena)  Hukuk Devleti içinde fuhuşa (genel ev ? )düşmek zorunda kalmaz ve kalmamalıdır.

2-Kamu Hukuku alanında; Kamu personeli olarak çalışan kadına da analık izni, tacize maruz kalmaması güvencesi, eşit aylık gibi hakları verilmelidir. Gerek Kamu Hukuku alanında gerek Özel Hukuk alanında kadın evli ise ve ana ise, kendi isteği ile çalışmalıdır. Seçme ve seçilme hakkı bakımından da kadın erkek ayırımı yapılmayacağı tabiidir.

Eşitlik İlkesi Açısından Kadın’nın Türk Pozitif Hukukundaki Durumu

IV-Kadının şiddete karşı ve töre cinayetlerine karşı korunmasının sağlanması:

Töre cinayetleri maalesef ülkemizin bazı yörelerinde çözülememiş bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir. Toplumun ön yargılardan ve yanlış ahlaki yargılardan kurtarılması için bu amaçla toplum eğitimi sağlanmalıdır. Bilinmelidir ki, hiçbir kadın veya erkek kendi namusundan başka kimsenin namusunu kirletemez. İnsanın eylemleri utanç verici eylemler ise ancak kendi haysiyetine ve toplum içindeki itibarına zarar vermiş olur eşi olsun, annesi olsun, kız kardeşi olsun kızı olsun veya başka bir kadın hısmı olsun bunların eylemlerinden hiçbir yakınının haysiyeti zarar görmez.

Mesela eşin zina etmesi halinde erkek eşin veya kadın eşin yapacağı şey boşanmaktan ibarettir. Yoksa namusunu temizlemek için cinayet işlemek namus temizlemek değil tam aksine katil olarak kendi namusunu, insan onurunu kirletmek demektir.

Töre cinayetlerinden başka son zamanlarda töre cinayeti olarak adlandırılamayacak kin ve intikam cinayetleri özellikle boşanan veya boşanmak üzere olan kadınlara eşleri tarafından işlenmektedir. Bunların sayısı çok artmıştır. Bu artışın sebepleri toplum bilimciler ve hukukçular tarafından adet yerini bulsun ve dostlar alışverişte görsün kabilinden düzenlenen toplantılarda değil özellikle üniversitelerde programlanan ciddi araştırmalar sonucunda tespit edilmeli ve çaresi araştırılmalıdır.

 

Av. Kezban Hatemi




Adres

Gümüşsuyu İnönü Cad. AKun Apt. No:39/6 Taksim Beyoğlu / İSTANBUL

Telefon

+90 212 243 6303 +90 212 252 2559

Çalışma Saatleri

Hafta içi : 09:30 / 18:30
Hafta sonu : -